Yapay zekâ artık sadece yazı yazmıyor, rakamları analiz etmiyor; gördüğünü anlamaya çalışıyor. Görsel zekâ dediğimiz şey, bir yapay zekâ sisteminin bir görüntüye bakıp “bu nedir” demesinin ötesine geçmesi. Yani sadece bir yüzü tanımak değil, o yüzdeki duyguyu sezmek, bir hareketin ne anlama geldiğini kavramak, bir ortamın ruhunu algılamak. Bu gelişme, bizi daha büyük bir soruya götürüyor: Yapay zekâ gerçekten “zekâ”ya mı yaklaşıyor? İşte burada AGI (Yapay Genel Zekâ) devreye giriyor. AGI, bir sistemin sadece belirli görevleri değil, çok farklı alanları aynı anda anlayabilmesi demek. Hem matematik problemi çözen, hem şiir yazan, hem de empati kurabilen bir yapay zekâ hayal edin. Bu, bugünkü dar zekâlı sistemlerin ötesinde bir şey. Görsel zekâ bu hayalin temel taşlarından biri. Çünkü insan zekâsı büyük ölçüde görsel algıya dayanıyor. Bir bakıştan niyet okumak, bir mekânda yön bulmak, bir jestten duyguyu sezmek… Bunlar sadece teknik değil, sosyal ve duygusal beceriler. Yapay zekâ bu alanlara adım attıkça, AGI’ye bir adım daha yaklaşmış oluyor. Bugün bilgisayarlı görü (computer vision) sistemleri, yüz tanıma, nesne sınıflandırma, hareket analizi ve duygu tespiti gibi görevleri başarıyla yerine getiriyor. Otonom araçlar, trafik işaretlerini ve yayaları tanıyor. Sağlık sistemleri, röntgen ve MR görüntülerinden teşhis koyabiliyor. Oyun motorları, oyuncunun yüz ifadesine göre tepki verebiliyor. Ancak bu örnekler hâlâ belirli görevlerle sınırlı.
Gerçek bir görsel zekâ, bağlamı anlayan, duruma göre esneyebilen ve yorum yapabilen bir sistem demek. Bu noktada AGI tartışmaları daha da önem kazanıyor. Çünkü görsel zekâ, sadece “görmek” değil; “anlamlandırmak” demek. Ve anlamlandırma, zekânın en insani boyutlarından biri. Bir insanın bir sahneye bakıp “burada bir şeyler ters gidiyor” demesi, sadece gözle değil, sezgiyle, deneyimle ve bağlamla ilgilidir. AGI’nin bu seviyeye ulaşabilmesi için görsel zekâyı çok daha derinlemesine kavraması gerekiyor.

Elbette bu gelişmeler sadece teknik değil; etik ve felsefi soruları da beraberinde getiriyor. Görsel zekâ ile donatılmış bir sistem, bireylerin davranışlarını analiz edebilir, niyetlerini tahmin edebilir ve kararlarını etkileyebilir. Bu durum, mahremiyet, özerklik ve güvenlik gibi temel insan hakları açısından yeni riskler doğuruyor. Bir yapay zekâ sisteminin bizi “görmesi” yetmez; bizi “anlaması” da gerekir. Ve bu anlam, etik, değerler ve insanlıkla iç içe olmalı.
