“Gelecek ütopik mi, distopik mi olacak ?

“Gelecek ütopik mi, distopik mi olacak ?

“Gelecek ütopik mi, distopik mi olacak bilmiyoruz ama kesinlikle dijital olacak!”

İş insanı, eğitimci, girişimci ve Nişantaşı Eğitim Vakfı ve Nişantaşı Üniversitesinin kurucusu Dr. Levent Uysal ile gelecek vizyonunu konuştuk.
Sizce gelecekte bizi neler bekliyor? Bugün neyse gelecekte de o olacak aslında. Gelecek teknolojilerinin içerisinde de insanın bugünkü özü olacak. Biz iyi olduğumuzu düşünüyorsak her şey iyi olacak kötü olduğumuzu düşünüyorsak her şeyin kötü olma ihtimali çok daha fazla olacak. Teknolojinin heyecan verici gelişimleri ışığında her şeyin çok daha güzel olabileceğini, insanların hayatlarının kolaylaşabileceğini, bütün makina öğrenme biçimlerinin belki insanı daha fazla sosyal hayata yaklaştırıp bunu teknoloji aracılığıyla yapabileceğini ve çok daha huzurlu bir hayatın mümkün olabileceğini düşünüyorum. Gelecekle ilgili en ciddi tartışma konularından biri insanların işsiz kalma olasılığı. Bu sürecin içerisinde 4.0’ı yaşıyoruz hatta 5.0 ütopyasını söz konusu ediyoruz. Ben de yazdığım kitapta 5.0 kavramıyla konuyu ele alarak “Toplum, insan, teknoloji 5.0 fakat yaşam 1.0” şeklinde bir saptamada bulunmuştum. Her sanayi devriminde gördüğümüz şey şu; birtakım işler kayboluyor ve yerini dolduran yeni meslekler geliyor. Geçmişte insanlar bu değişim yüzünden işsiz mi kaldı? Hayır, insanlar yeni iş alanlarında çalışmaya devam ettiler. Geçmişe baktığımızda olan şeyin 4.0’da, 5.0’da hatta 6.0’da da tekrarlanacağını görüyoruz.
Tabii ki gittikçe işin içine teknoloji, robotik, otomasyon gibi birçok faktör giriyor ama insanın kendine özgü sezgisel bir yaratıcılığı var ve bunun ikame edilme şansı yok. Gençlere şunu anlatmak gerekiyor; kitap, film, oyun, sosyal temaslar, teşhis, tahlil gibi birçok konuda dijitalleştiğimizi görüyoruz. Bugün dijitalleştirilemeyecek unsurların üretimi kayıt altına alınıyor ve dijital ortamlardaki her şey optimize ediliyor. İnsanlar yeni dijital dünyalar ve bunlar yeni hayal gücü araçları aynı zamanda. Oyun dünyasının tümü bir takım ikinci evrenler içeriyor. Artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik ve harmanlanmış gerçeklikten söz ediyorum. Çözümler yaygınlaşıyor, kullanım alanları genişliyor. Turizm, sağlık, endüstri, enerji, eğlence, haber alma gibi unsurlarda sürekli olarak yenilikler ortaya çıkıyor. heyecan verici olduğunu da düşünmek lazım. Gençlerin burada korkmasına neden olacak saikleri ortaya atmaktan ziyade gençler bu paylaşımın ve üretimin içerisinde yer alabilir mi konusunda onları motive etmek gerekiyor. Tabii ki sağduyu olacak, sessiz çoğunluğa dikkat edeceğiz, nesiller bilinçlendirilecek, değerlerin eğitimi anlamında kapılar açılacak. Gelecekten korkmalı mıyız? Teknoloji ve geleceğe karşı bakış açımız onu pozitif ya da negatif hale getirir. Örneğin Çin, dünyanın en büyük dijital toplumu olmuş durumda. Herkes her yerde izleniyor. Özellikle salgından sonra bireyleri tek tek izleyebildiklerini gördük. Hatta Çinli bilim insanları insanların yüzlerini çok uzak mesafeden görebilen kamera geliştirdiklerini duyurdular geçen haftalarda. Yeni teknolojilerin yapay zekâ, yüz tanıma, gerçek zamanlı takip ile insanın ne kadar fazla gözetim altına alınabildiğini düşünün. Bu açıdan bir distopik bir gelecekten bahsedebiliriz. Bir başka bakış açısıyla da dünyadaki insanların daha güvenlik içerisinde, daha huzurlu ve birbirinden daha haberdar olduğu bir toplum modeline de geçiş sağlanabilir. Yani iki farklı bakış açısı var. O yüzden gelecekten korkmak doğru değil. Nişantaşı Üniversitesi olarak dijital teknolojiye büyük yatırımlar yapıyorsunuz… Dijital teknolojide hangi noktaya geldiniz? Okulumuzda; eğitim ile ilgili yeni trendler ve eğitim teknolojilerinin gelişimiyle, gelenekselleşmiş öğrenim süreçlerini hızla başka bir forma taşımaya başladık. Bu dönüşüm yıllardır devam ediyor. Temel prensibimiz hiç değişmedi: “Gelecekte ve dolayısıyla bugün her şey ve herkes değişmeli. Yoksa kimse ayakta kalamaz.” Bu manifesto, doğrusu bizim için çok önemliydi. “Gelişmek için ne yapacağız ve elimizde ne var?” diye sorduk. “Geleceği kurmak için ne yapmamız gerektiği meselesinde eğitim, elimizdeki tek biçim’ deyip şöyle yaptık:
Eğitim sistemi bugün bireyleri gözetmiyor, aktif ve efektif öğrenmeyi desteklemiyor, doğru ölçüm araçları geliştirmekte çok zorlanıyor dahası, değişen dünyaya ve sosyal yapıya ayak uyduramadığı gibi geleceğin ihtiyaçlarına cevap veren bireyler de yetiştiremiyor ki en önemlisi bu. Eğitimin amacı nedir; özgür düşünen, katılımcı, yaratıcılığı hat safhada olan bireyler yetiştirmek. Eğitim, yolu yordamı öğretir. Birey ve kollektif hafıza, her şeyi bunun üzerine kurar. İşte bu anlamda geleceğin eğitim mimarisini oluşturmayı amaçlamak ilk adım olmalı. İşte tam bu noktada, “Bizim okulumuz, bizim sistemimiz geleceğin ihtiyaçlarını öngören bir sistem kurmalı” dedik. Bunun için sistemin göbeğinde yapay zekâyı kullandık. Açıkça dedik ki; insani bilimler alanında ilerlemek istiyorsak yapay zekâ, makine öğrenmesi ve büyük veri gibi konulara hâkim olmanız gerekecek. O zaman bu konuları çalışmaya başladık. Senkron ve asenkron derslerimizin sayısını artırdık. Özel stüdyolarımızda sürekli olarak yeni dersler ve yeni konularla ders güncellemesi yapıyoruz. Pandemi sonrasında ilk karşılaşacağımız konu fakirlik olacak dedik, buna çözüm üretecek tarım projeleri geliştirmeye başladık. “Sıfır açlık ve tabii ki sağlıklı yaşam” kavramıyla içerikler oluşturduk. “Eğitimin kalitesi, cinsiyet eşitliği ve sağlıklı su” gibi özel kavramları içerikleştirdik. Eğitim sistemimiz içine artırılmış gerçeklik (Augmented Reality – AR) ve sanal gerçeklik (Virtual Reality – VR) gibi teknolojileri dahil ettik. Bu teknolojiler HTC Vive ve Oculus gibi cihazların yanı sıra akıllı telefonlara gelen gözlüklerle birlikte öğrencilerimiz hızla bunlara erişebilir hale geliyor. Ayrıca 3B öğrenme, online öğrenme, bizim üniversitemiz için heyecan verici bir alan oldu. Teknolojimizi sürekli olgunlaştırıyoruz ve bu olgunluğa ulaşmamızla birlikte, 3B öğrenme yaklaşımları içeren (artırılmış gerçeklik de dahil) online eğitim ürünleri geliştirmeye başladık. Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? İnsanı en çok felsefeyle çözebiliyoruz. İnsan duygu ve düşüncenin birleştiği bir makina aslına baktığınızda. Dolayısıyla temelinde felsefe ve duyguyu yönlendiren değerler söz konusu olduğu müddetçe, insanın iyimser doğasına uygun bir geleceğin söz konusu olması mümkün olacaktır. Maalesef Türkiye’de yetenek açığı artıyor. Türkiye’deki yetenek açığını çözmek isterdim. Zaten buna ilişkin çalışıyor, projeler gerçekleştiriyorum. Eğitim sisteminin bu anlamda gerçekten iyi organize edilmesi gerekiyor. Reformdan çok, formlaştırmaya ihtiyaç var bu noktada. Kitabım 5.0 Önde Başlamak’ta da üzerinde durduğum bir konu bu. Eğitim sisteminin tümden; yaratıcılığı, özgün düşünmeyi, farklılığı ve bir şekilde kararlılığı, dürüst ve erdemli olarak devam etmeli. Yani değerler başlığı altında yer alan kavramların; analitik düşünceyle, teknoloji ve inovasyonla desteklenmesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye’de yetenek açısından tekrar büyük bir planlama yaparak, ihtiyaçların nerede olduğunu ve beklentilerin ne olduğuna bakılması gerekiyor. Bunlara dair çözümlerin en modern anlamda nasıl olduğunun tekrar elden geçirilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp
Instagram